Geldik, yaşadık ve gideceğiz. Gözlerimizin önünde, aynı dine, aynı Allah'a inandığımız canlar yitip gidiyor, hakkın huzuruna huzuru bulmak için.
Ben Gazze'de bir vahayım. Yağmur yerine kan ıslatıyor toprağımı, gözyaşı sızlatıyor yaprağımı. Her ne kadar toprağımın altında çokça petrol olsa da, açlıktan susuzluktan çatlayan damaklara bir damla verecek suyu kalmadı bu vahanın. Misket bombalarıyla delik deşik oldu benden yapılan evler, delik deşik oldu o minik bedenler. Esrarını kaybetti bu vaha, vicdanını yitirdi Ramazan sofralarında Cola'ya doyamayan Müslüman bedenler.
Ben Doğu Türkistan'da bir ipek böceğiyim. Dünyanın en güzel, en kaliteli ipeği benden çıkar. Tarih boyunca ismim dahi verilmiş uzunca bir yola. Nice kervanlar dizilmiş, nice tacirler nice haramilere yol olmuş. Ben bugüne kadar hiç yorulmadım ki, usanmadım, utanmadım ki gördüklerimden. Beni en çok sahiplenen, en çok değer veren evlerin erkekleri alınıp hapse atılıyor, sonra o eve bir Çinli reis olarak atanıyor. Varın gerisini siz düşünün. Benim ne midem ne vicdanım kaldırır bunu anlatmaya. Gazze'deki bacımın iç çamaşırlarını alıp ahlaksızca sergileyen iblisin talebelerinden, peygamber katillerinden daha da ağır değil mi bu vaziyet?
Ben Afrika'yım, ben mutlu kıta, ben tek renkli kıta, ben sömürülen kıta. Benim topraklarımın altındaki madenler, cevherler çalınmakla bitmedi, yetmedi çocuklarımı da çaldılar. O da yetmedi, kadınlarımı çaldılar, o da yetmedi beylerimi çaldılar. Aaah halifem, aaah umudum, aaah beklenen neredesin yetmedi mi yaşadığım eza, gel artık?
Bizler din, dil, ırk ayırt etmeden; kendine hakaret edenlere dahi merhametli olan bir nebinin kardeşiyiz. Biz evladını, ailesini katledenleri affeden, onları doğru yola kavuşturan Yesevi'nin fidanlarıyız. Biz dünyaya cebir öğreten Harezminin, tıbbın görüp görebileceği zirvesi İbn-i Sina'nın, mimaride Mimar Sinan'ın, astronomide Ömer Hayyam'ın, matematikte Ali Kuşçu'nun talebeleriyiz. Biz Gazali'nin, Yunus'un, Mevlana'nın, Hacı Bayram'ın, Arvasi'nin talebeleriyiz.
Bu handa çok kalmak yok, Yavuz misali, şol cihanda yatmak yok ahmak misali.
Bu yol ahiret üzeredir; yalnız ol, hatalı ol, yanılmış, kırılmış, iftiraya uğramış, elin ayağın yok olmuş ol. Vicdanın yeter, yüreğin yeter, aklın yeter, umudun yeter; bir tohumu filizlendirmeye. Rüzgarlar, fırtınalar, kasırgalar, dolular neyler bana, ben o yolda olduğum sürece ölsem de ne olur. Benim bedenim çürüse, kurtlansa ne olur, ruhum var. Bu beden, bu us elbet bir gün toprak olacak. Hatıralar, sevinçler, sevgililer, anne-baba, kardeş, akrabalar hepsi öncekiler gibi yok olacak. Sadece ruhumuz kalacak, sadece amellerimiz kalacak; sadece eserlerimiz, fikirlerimiz ve mirasımız kalacak, kıymet bilmeyenler çıkana kadar.
Hani bir mezar sorguncusu genç, yenilmişti de nefsine, yeni vefat eden bir kızcağızın bedenine musallat olmuştu hiç musallada yatmayacağını düşünerek. Gece rüyasına girmişti o kız, ben ki elime erkek eli değdirmedim, iffet ile yaşamaya çalıştım. Sen geldin benim cansız bedenime tecavüz ettin. O delikanlı efendimize hadiseyi anlatınca efendimiz ne kadar çok hiddetlenip delikanlıyı kovmuştu. Hak Teala, efendimize pişman olan genci affettiği haberini elçisiyle gönderdi. O yüzden affedici yalnızca Allah'tır. Biz ne yaparsak yapalım, Azze ve Celle'den af dileyelim. Sevabımızı, günahımızı, sadakamızı kul yerine, kulu yaratana gösterelim. Hatalarımızı, günahlarımızı, hayırlarımızı ve amellerimizi kul yerine, kulu yaratana anlatalım.
Yolumuz Allah'a, yolumuz yaradana. Yolumuz bizi yoktan var eden, yoktan bir ruh verene, bizi âlemin en kıymetlisi yapana. Yolumuz dünyaları önümüze serene, yolumuz cenneti gösterene, yolumuz cehennemden sakındırana.
La İlahe İllallah.
Bir sahur vaktinden selam olsun.
Volkan YILDIRIM
12.03.2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder