Kâh

Kâh ağlar kâh güleriz, Şu garip dünyada..
Ezelden ebede süregelen bu yolculukta..
Kâh imanlı kâh imansız yol alırız; kime göre mechule, kimine göre yaradana doğru.

Ne çok üzülüyoruz her şeye, ne çok seviniyoruz ufak şeylere. 
Yahut farkında olmadan değerini bilmediğimiz şeylere sevinmeye vaktimiz olmuyor. Sağlam bir çok uzvun var. Hepsinden de önemlisi bir ruhun var. 
Evet bir ruhun var. Var ki bu alemdesin. Ruhunda iki uzvu var biri gönül diğeri us.. 
O mükemmel üçlüye sahipsin. 

Bu alemin anahtarı, ruhunun bir köşesinde saklı. Gönül ve us ne zaman anlaşırsa işte o vakit o da çözülecek ve boy gösterecek. Cennet-i Âlâ'ya açılan kapının anahtarı olacak şüphesiz . Bir şeyi çözmek için neler gereklidir? Bir çok şey, ama en önemlisi çözülecek şey nedir onu bilmeli veya bulmalı kul. Ama kul olmadan evvel insan olmalı. Insan olmanın vasıflarına sahip olmalı.

Elbette büyük hatalar, büyük kayıplar, büyük bunalımlar yaşamış olabilir kul. Hatta unutamadığı birileri de olabilir. Unutamadığı olaylar da. Kul olmakta zormuş der, başlar kül olmaya. Yanar yanar eskilere, hatıralara, dostlara, sevdalara. Ve keşkeler diyarında bulur kendisini. Belki ki bizimki hayalperestliğe özenmiş. Ama tezgaha koyduğu hayallerine bırakın alıcı bulmayı, bir tane merak edip soran da bulamıyor. 

Ne acınacak bir halde ne de gülünecek bir halde bizim ki. Dost arasa, eski dostlarından aldığı yaralar yaralar onu. Sevda arasa, gönül kapısının kilidini boynuna kolye yaptırdığı sevdası gelir aklına.

Herdem

Gönül harmanında örgütülen başak gibiyim. 
Üzerimden evvela taşlı tapan, ardından da bıçaklı tapan yol alarak, ayırıyor buğdayımı başağımdan. O samanlı buğdaylar makineye girip tekrar ayrılacak ve eleklerden geçecek. Sonunda taneler un ufak olmak için değirmenin yolunu tutacak. Un haline gelince de geçecek ambara, ekmek olacağı günü bekleyecek. 

Bizler de işleniyoruz, üstümüzden binlerce dert, tasa, sıkıntı geçecek. Ayaklarımıza dikenler batacak. Ağlayacağız ama sonunda insan olacağız..

Insan olmak çok meşakkatli öyle değil mi? Peki biz insan olamayanlar, neyiz?
Yolunu kaybeden, biçare kibirperestleriz. 
Yol uzun değil, kısa değil. Yolun uzunluğu kişiye bağlı. Hayatına bağlı..

Arşınladığımız yollar, geçtiğimiz köprüler, cesaret edemeyip vaz geçtiğimiz kestirme yollar, hepsinin sonu aynı yere çıkmıyor mu?
O halde bunca saltanat kavgası, bunca miras mücadelesi, bunca katliam nedendir?

"Insan anlamadı, insan düşünmedi, insan inanmadı ve insan yaşamadı çünkü insan okumadı."

Hafzalamızı o kadar gereksiz şeylerle dolduruyoruz ki, gerekli şeylere yer kalmıyor. Anlamak kelimesi sokakta eski ansiklopedi avcılarının avladıkları mücevher değerindeki kitapların içinden yapay zekaya yahut ateşe atıldı .

Hayaller dünyasında debelenip durduk. Sahi bizim dualarımıza ne oldu. Çetin bir muharebede dualarımız dileklere, keşkelere, yenilgiyi kabullenmişlere verdi özgürlüğünü.
Tutsak ettiler dualarımızı. Bize de anlamını düşünmediğimiz, tefekkür edemediğimiz, bir dost bıraktı.

Razı

Şehadet yolunun mükemmel uçurumları ile dolu olan yolunda yürüyen kullardanız. Boş yere çok yol gidip yorgun dönen avarelerdeniz. Çok okuyup, çok bilip, çok tartışan insanlarız biz. Bilgi, kime göre, neye göre doğru bilip bilmeden, kendimize göre doğru olanı dikte etmekte üstümüze yok. Biz ruhumuzu bedenimize esir etmiş zavallılarız. Hele yok mu gülenler, ruhuna bedenini emanet edenlere. En çokta onlar gider garibime. 

Hakikaten biz neyiz, biz kimiz, biz nasıl olduk, nasıl olacağız, Nasıl yok olacağız şu dünyadan. Hayır hayır. Biz insanlar bu kainatın özüyüz. Rabbimin şeytana sözüyüz.
Geçmeden bu cihan ummanindan, ey Rabbim biz senden razıyız. 

Bizi yaratan Rabbimiz, alemlere ismini nakış nakış işleyen Rabbimiz, tövbe kapılarını ardına kadar açan Rabbimiz, en büyük günahları dahi affeden Rabbimiz . Biz senden razıyız razı..

Ayna

Uçsuz bucaksız bir hayal dünyasında bir garip hayat yaşıyoruz. Evet biraz garip, hatta baya garip, hem de baya baya garip.. 

Bu garip diyardan ahire yol alan milyarlarca garipten biriyiz. Bir tek sen, ben ve şimdikiler değil, öncekiler de sonrakiler de.

Adına Dünya dediğimiz bu kervansarayda hiç durmadan yürümüyor koşuyoruz. Gaye ne peki, hiç bilmediğimiz gelecek.. Bilmediğimiz bir gelecek için bu kadar çabalayan, ter döken, kan döken biz Müslümanlar, ne hakla Inandığımız ibadet ettiğimiz, zekat, sadaka, fitre verdiğimiz, hatta Hac ve umre yaptığımız Allah'ı geri plana atmaya cüret ediyoruz ki.  


Peki ya Riya;
-Al yeğenim şu 200'lüğü de kendine harçlık yap. Babana da selam söyle.
-Hanım bugün filancanın oğluna şu kadar harçlık verdim Allah rızası için. Sevinsin garibim yahu.
-Sen daha şu krediyi ödemeye gayret et bey. çoluğa çocuğa bir şeyler bırakalım bu dünyadan göçmeden. 
- Aman hanım yav, ben kendim kazandım. Ne baba parası, ne ata parası gördüm, onlarda kendileri kazansınlar. Öyle hazıra konmasınlar. Hem ben o parayla giderim köyümde kendi adıma namıma hayrıma çeşme yaptırırım. Bir çeşme de bizim olmasın mı?

Yahut; 
-Hadi gençler hep beraber cumaya gidelim. Üstünüze değiştirmenize gerek yok ya, şirket elbisesi ile gelebilirsiniz. Hep birlikte kılarız namazı da.

Veyahut;
-Ya dayı bu cemaat nasıl bir şey ya, ileri de kocaman yerler var, sen gel kapının ağzında kıl cumanın son sünnetlerini, onu geçtim, orada cenaze namazı kılmak yerine sen git o cenaze için dağıtılan hayır lokması kuyruğuna gir. Yav dayı biz nasıl millet olduk. Şu hoca da geçen gün şöyle dedi, bu hoca böyle diyor. Hangisine inanacağımıza şaşırdık yav. Hele ki o kirli ayaklarıyla çoraplarıyla alın koyduğumuz yere basanlar yok mu neden ince düşünemiyorlar dayı ya . 

 Ve evet hasılı kelam yani sözün özü şu ki;
Biz ne yapıyoruz bileniniz var mı hele? Hep birilerini eleştiriyoruz işte o böyle şu şöyle, peki ya kendimiz. Neden kendimizdeki eksikleri görmüyoruz ki. Illa ayna mı gerek. Kusura bakmayın ama ayna bedeni yansıtır göze, ruhu değil. 

Sünnet üzre yaşamak

  Allah azze ve Celle hayırlısını isteyen kullarına; şüphesiz en doğruyu, en güzeli ve en iyiyi hayırlı kılmamış mıdır? En doğru, en güzel, ...